1 Aralık 2009 Salı

Dört nala heyecan


Cumhuriyet, Cumhurbaşkanlığı ve TBMM adına düzenlenen önemli kupalı koşulara ev sahipliği yapan Ankara Hipodromu, renkli bir sezonu geride bıraktı.

İnsanlarla dostluğu binlerce yıl geriye dayanan atlar, Türkler başta olmak üzere birçok kültürde önemli yere sahip... Orta Asya'dan beri Türklerde süregelen at tutkusu, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulan yetiştirme çiftlikleriyle profesyonel bir niteliğe kavuşturuldu.

Yetiştirme çiftliklerinin ardından sürekli gelişen Türk atçılığının, yarışçılık serüveni 23 Eylül 1856'da İzmir'de, dönemin İngiltere Başkonsolosu Mr. Patterson ve Evliyazade Refik Bey'in öncülüğünde ilk kez düzenli yarışların yapılmasıyla başladı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara'da da düzenlenen yarışları izlemeye gayret gösteren Büyük Önder Atatürk, ''At yarışları modern toplumlar için sosyal bir ihtiyaçtır'' sözüyle at yarışlarının önemini vurgularken, 1950'de kurulan Türkiye Jokey Kulübü'nün (TJK) de fikri temellerini attı.

TJK ile birlikte sistemli ve düzenli hale gelen at yarışları, bugün Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Bursa, Şanlıurfa, Elazığ ve Diyarbakır hipodromlarında rekabeti ve heyecanı yansıtmaya devam ediyor.

-EMEK, ÖZVERİ VE TUTKU-

At sahibinden seyisine, jokeyinden yarış severine herkesin kazanmaya şartlandığı yarışlar, bünyesinde büyük emek, özveri ve tutku barındırıyor. Mesafesine göre yaklaşık 1-3 dakika süren yarışlara günlerce, haftalarca hatta aylarca hazırlanılıyor, başrol oyuncusunun birkaç dakikalık gösterisinde hiçbir aksaklığın olmaması için gereken her türlü özen gösteriliyor.

Şafak vakti antrenman pistinde ''galop'' adı verilen yarış provalarıyla atlarını hazırlayan antrenör, jokey ve seyisler, gözleri gibi baktıkları atlarının yarışta ''tabelaya'' (sıralamada ilk dört) girmesi için uğraşıyor. Çünkü, bir at tabelaya girerse ikramiye kazanılıyor. Bu sayede at sahibi, jokey, antrenör ve seyisler belirlenen oranlardaki paylarını alıyor. Kimi için tutku, kimi için heyecan, kimi için de hobi olan at yarışlarının, birçokları için ise vazgeçilmez ekmek kapısı olması gerçeği burada ortaya çıkıyor.

-YARIŞ GÜNLERİ BAYRAM GİBİ-

Hipodromlar, yarış günleri bayram yerini andırıyor adeta... Verilen emeklerin karşılığını almak için heyecanlı bekleyiş başlıyor. Pist, kum ise tırmıklanıyor, çim ise sulanıyor.

Start makinesi ilk koşunun başlayacağı noktaya kurulur. Jokey odasında jokey ve aprantiler rengarenk formalarını giyerken, eğerlenen atlar padokta en büyük hayranları yarış severler için görücüye çıkıyor. Ardından jokey, at sahibi ve seyisler padokta yarışla ilgili son kritikleri yaparken, arzı endam eden atlar zilin çalmasıyla binicileri sırtlarında yarış pistine hareket ediyor.

Bazı atlar start makinesine girmekte nazlanırsa, pist görevlilerinin müdahalesi kaçınılmaz oluyor. Bütün atların yerlerini almasıyla beyaz bayrak kalkıyor ve koşu başlıyor. Koşulan mesafeyi kısaltmak ve ''ayna'' diye ifade edilen bitirme çizgisini önde geçmek için bariyer dibini kapma çabasındaki jokeylerin bağrışmalarıyla virajlar geçilirken, son 200 metreye doğru bağrışmaların yerini kamçı sesleri ve yarış severlerin ''Hadi oğlum hadi!'' tezahüratları alıyor. Mesafesine göre yaklaşık 1-3 dakika süren koşuda fotofinişi ilk gören ve tabelaya giren diğer atların jokeyinden sahibine, bütün ilgilileri sevinirken, kaybedenler umutlarını başka yarışlara bırakıyor.

Yarışı baştan sona önde götürerek birinciliğe ulaşan, yani yarışçılık tabiriyle ''Beyaz bayrak ayna'' yapma başarısını gösteren atların ilgilileri ise bir başka sevinç yaşıyor.

-BİR JOKEYİN DÜNYASI-

Gazi Koşusu'nun ardından Başbakanlık Kupası'nı kazanarak dikkatleri üzerine çeken jokey Gökhan Kocakaya, AA muhabirine, atlara ilgisinin ve sevgisinin seyis olan babasından geçtiğini söyledi.

Ailesinin atçılıkla ilgili bir işle uğraşmasını istememesine rağmen, at sevgisinin her şeyi geride bıraktığını ifade eden Kocakaya, şöyle konuştu:

''At yarışları benim dünyam. Bu meslekten istesem de uzak duramam, at sevgisi ve jokeylik benim için vazgeçilemez. Hayalim bu meslekte ulaşabileceğim en yüksek noktalara çıkmak. Bunun için de yurt dışı şart. Ülke dışında başarıyla at binmek istiyorum.''

-ŞAMPİYON AT ''TURBO''-

Şampiyon at ''Turbo''nun sahibi Erdin Düzarat da bir merakla at yetiştiriciliğine başladığını, bu merakının daha sonra tutkuya dönüştüğünü söyledi.

Sahip olduğu atların elde ettiği başarıların bunda etkisi olabileceğini dile getiren Düzarat, ''20'e yakın atım var ama Turbo'nun yeri bir başka. Onun sayesinde bir at sahibinin hissedebileceği bütün mutlulukları yaşadım. Rahatlıkla söyleyebilirim, atçılık benim hayatımın anlamı. Bu tutkuyla 30 yıldır yatıp kalkıyorum'' diye konuştu.

-SORUNSUZ SEZON-

Ankara 75. Yıl Hipodromu Müdürü Cemil Akpınar ise Türk atçılığının her geçen gün gelişmeye devam ettiğini belirterek, düzenlenen organizasyonları en az aksaklıkla tamamlanmasının ve organizasyonlara ilginin artmasının bunun en net göstergesi olduğunu söyledi.

Ankara Hipodromu'nda 2009 yarış sezonunun daha önceki sezonlara göre başarılı organize edildiğini ifade eden Akpınar, ''Yaşanan ufak kazalar dışında sezon boyunca sorun yaşamadık. Hipodrom yönetimi olarak, at sahibinden yarış severine herkesin şikayet ve taleplerini dikkate aldık. Bu sezonun kapanmasının ardından ara vermeden yeni 2010 sezonu hazırlıklarına başladık'' dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder